Siyasette İnce Ayarlar

Son günlerde yine Kürtler üzerinden başlatılan bir algı operasyonu nedeniyle neredeyse toplum ikiye bölündü.

Siyasette İnce Ayarlar

Son günlerde yine Kürtler üzerinden başlatılan bir algı operasyonu nedeniyle neredeyse toplum ikiye bölündü.

Yıllardır çocuklarını arayan yüzlerce Cumartesi Annelerinin ısrarlı ve kararlı mücadelelerine duyarsız kalan basın ve yandaş yazarların 2 kişiyle başlayan HDP il binalarının önünde sürdürülen eylemlere olan aşırı ilgisi hayli kafa karıştırdı.

Bir siyaset mühendisliği olarak planlanan bu eylemlere katılan aileler ne kadar samimidirler bilemem ama onların çocuklarının kaçırılmasına neden olan ya da göz yumanların bu ilkel yaklaşımları, ikiyüzlü tavırları neredeyse bizim aklımızı kaçırtacak.

Kaçırılan çocuklar belki geri dönerde, bizim kaçan aklımız bir daha zor gelir yerine.

Kuşkusuz aklı başında hiç kimse gencecik insanların, çocuk yaşta dağa çıkmalarını onaylamaz.

Ancak olaylara neden sonuç ilişkileri içinde bakmazsanız, varacağınız yer yapılan algı operasyonlarının topluma yansıyan yüzü olur ki; bu konuda iktidarı elinde tutanların daha avantajlı olduğu bir gerçek.

Milyonlarca yurttaşın oylarıyla göreve gelmiş, seçilme yeterlilikleri Yüksek Seçim Kurulu yani yargı tarafından onaylanmış belediye başkanlarının atanmış bir devlet memurunun bir gece yarısı operasyonuyla görevden alınmasına yönelik tepkilerin artması üzerine başlatılan bu mağdur edebiyatı, hayatın gerçeklerine çarpıp geri dönecek mutlaka.

Ama bu süreçte yeterli bilgi ve siyasi donanıma sahip olmayan insanların kafasını karıştırmaya yönelik bu tür eylemler kimi zaman ve kimi yerlerde etkili olmuyor değil.

Terör örgütlerinin çocuk yaştaki bu gençleri hedef alarak, bunlar üzerinden Kürt aileleri etkilemeye çalışması ne kadar doğruysa, bugün yine aynı Kürtler üzerinden toplumun duyarlılıklarını kullanarak iktidarın hedef saptırmaya çalıştığı, gündemi değiştirmek istediği de bir gerçek.

Komşularımızla ilişkilerimiz ve uluslararası ilişkilerde uygulanan yanlış politikalar sonucu geldiğimiz noktada; yurttaşlar nezdinde, kim dost, kim düşman belirsiz hale geldi. 

Adalete olan güvenin sıfırlandığı, yargı ve hukuk kurumlarının siyasetin etkisine girdiği, bürokratik vesayetin yeniden hortladığı günümüzde, en son CHP İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu davasında verilen kararla kafalar iyice karıştı.

Yıllar öncesi atılan twitler suç sayılarak yapılan ve kısa sürede sonuçlanan yargılamalarda 9 yılın üzerinde bir ceza verilmesi ne hukuka, ne kamu vicdanına ne de siyasi ahlaka sığacak konular değil.

İktidarın giderek çıkmaza giren ekonomik, sosyal ve siyasal sorunlar nedeniyle toplumda güven ve oy yitirmesi, kaybedilen belediyelerde ayyuka çıkan israf ve rüşvet iddiaları, yandaş dernek ve vakıflara aktarılan paralar gibi sorunlar yüzünden yitirilen prestij kaybı, onu yeni polemik alanlarına yöneltti.

Bu konuda en çok gündeme getirilen konu beka sorunu, terörle mücadele olunca; dağa çıkan gençlerin anaları üzerinden siyaset yapma zemini oluştu.

Yalnız unutulan bir konu var ki; artık toplum ve özellikle Kürt halkı bu tür ilkel mühendislik projelerine eskisi gibi kanmıyor.

Süleyman Soylu’nun, Bülent Arınç’ın, Bekir Bozdağ’ın geçmişte AK Parti, Erdoğan ve Fettullah Gülen’le ilgili söyledikleri ortada iken, FETÖ sanıklarının yakınları hala en özel ve önemli görevlere getiriliyorsa, kaybedilen Büyükşehir belediyelerindeki yolsuzluk, rüşvet ve israf uygulamaları günlük sıradan haberler haline gelmişse, artık bu iktidarın yeniden kendini sorgulamasının zamanı gelmiştir.

Diğer yandan muhalefet partileri ve özellikle CHP; tüm bu olanlardan sonra yerel yönetimlerde başarılı olmaya mahkumdur.

Siyasette yapılmaya çalışılan ince ayarlara, ayak oyunlarına prim vermeden ilkelerinin ve kadrolarının arkasında durmak zorundadır.

Şu saatten sonra kimsenin “İmamoğlu’nun Diyarbakır’da ne işi vardı, zamanı mıydı? Canan Kaftancıoğlu da biraz sözlerine dikkat etsin!“ türünden sözler etmeye, eleştirmeye hakkı yoktur. 

Geçmişteki o mahcup, rotasını gelebilecek eleştirilere göre belirleyen, sola yanaşmaktan korkan politikaların geçerliliği kalmadı.

Gerek Kürt sorununda, gerekse kendi dışındaki sol ve demokrasi güçleriyle ilişkilerde yeni bir sayfa açmak zorunda olan CHP; İstanbul seçimleriyle halkta yeniden yeşeren “iktidar olunabilirmiş!” umut ve hayalini boşa çıkaracak söylem ve eylemlerden uzak durmalıdır.

AK Parti içerisinden ayrılıklar, yeni kurulacak partiler elbette oy ve güç kaybına neden olur. Ama gerçek anlamda demokratik bir iktidara giden yol, kendi örgütlerinin çabasıyla ancak mümkündür. Yani muhalefetin demokrasi dışı arayışlara prim vermemesi, kendi öz gücünün dışında alternatiflere yönelmemesi gerekir.

Cumhurbaşkanı’nın Büyükşehir Belediye Başkanlarını Külliye’ye davet etmesi de siyasette ince bir taktikti. CHP'li başkanlar katılmayacaklar ve iktidarın eline yeni bir koz geçmiş olacaktı. Bu oyuna gelmeyerek önemli bir sınav veren CHP’nin bu tür ince siyaset ayarlarına karşı çok dikkatli olması gerektiğini düşünüyorum.