Alpözen'den Restorasyona Ağır Eleştiri

Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi'nin eski müdürlerinden Oğuz Alpözen, “Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesinin Sonu” adlı kitabını imzaladı, okurları ile söyleşi yaptı.

Alpözen'den Restorasyona Ağır Eleştiri

Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi'nin eski müdürlerinden Oğuz Alpözen, “Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesinin Sonu” adlı kitabını imzaladı, okurları ile söyleşi yaptı.

Uzun yıllar Bodrum Kalesi Sualtı Arkeoloji Müzesi Müdürlüğü yapan Arkeolog Oğuz Alpözen, 1 Ekim 2017 tarihinde restorasyon amacıyla ziyarete kapanan ve bu yaz başında bir kısmı yeniden açılan Bodrum Kalesi ve Sualtı Arkeoloji Müzesi’nin geçirdiği değişimler ile müzenin yeni sergileme kurgusuna yönelik değerlendirmelerini Müze'nin tarihini de aktaran bir kitapta toplayarak yayınladı. Oğuz Alpözen, “Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesinin Sonu” adlı kitabını okurları için imzaladı, söyleşi gerçekleştirdi. 

Bodrum Mimarlık Kitaplığı’nda gerçekleştirilen etkinliğe çok sayıda kişi katıldı. Etkinlik öncesi Kent Haber’e konuşan Alpözen, sözlerine şöyle başladı:

“Ben bir el araba dolusu kitap yazdım ama beni en çok üzen konu, işte bu oldu. Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesinin Sonu. Ömür boyu çalış, çabala ve Bodrum Kalesi içinde Dünyanın en büyük sualtı arkeoloji müzesini yap. Sonra birileri gelsin yok etsin. Yeniden yapıyoruz diyorlar. Neyi yapıyorlar. Dünyanın en büyük anfora sergilemesinin yerinde yeller esiyor. Bodrum Belediyesi’nin merdivenlerinde sergilenen anfora çeşidi Bodrum Kalesi’nden daha çok. Dünyanın en eski gemisi sergilenmiyor. Dünya’nın en güzel müzesinin ağaçları, çiçekleri yok edildi. Ben Cevat Şakir’in peşinden giden bir insanım, onun kaleye getirdiği, çiçeklerin, ağaçların tümünü yok ettiler. Ne tavus kuşu, ne güvercin, ne sülün, ne tavşan. Nasıl bir katliam. O güvercinler ki Barış Manço’nun klibi olmuştu. Her tarafa konarlardı. Bir ıslık çaldığınız zaman yanınıza gelirlerdi. Bodrum Kalesi demek Bodrum’un geçmişi demek. Dünya’nın en büyük sualtı arkeoloji müzesinin yok oluşu bana acı verdi. Ama birileri sahip çıkarsa Uluburun Batığı ve Serçe Limanı Batığı kurtulabilir.”

BU RESTORASYON DEĞİL, KATLİAM…

“Bu bir restorasyon değil, bu bir katliam” diyen Alpözen, açıklamasını şu sözlerle sürdürdü;

“Ner Karyalı Prenses kaldı, ne diğer salonlar. 18 sergi salonunun tümünü yok ettiler. Bu restorasyon değil, bu bir katliam.  Ne ağaç, ne çiçek, ne orijinal taşlar. Orijinal taşların üzerine ahşap seriyorlar. Lazanyaları kaldırıp üzerine mıcır döküyorlar. Bu anlatılmaz, bu acı. Bir ömür verdim, suyun altında ölümle koklaşarak çıkardığım eserleri, gözüm gibi baktığım eserleri, şimdi depolara tekrar tutsak olarak attılar. Tüm Bodrum imece usulü çalışıp Dünya’nın en büyük su altı arkeoloji müzesini yapabilmiştik. Şimdi yerinde yeller esiyor. İngiliz Kulesi’ni sıfırladılar. Dev bir masa vardı, yok. Türkiye’de ilk defa bir müzede Türk Bayrağı’nın değişimini göstermiştim, yok. Yok, yok, yok… Hiçbir şey yok. O güzelim Karyalı Prenses, 2400 yıl öncesinden günümüze gelen o Karyalı Prenses yok. Bu nasıl bir anlayıştır? Alman Kulesi Ortaçağ Sergilemesi yok. Doğum, yaşam, ölüm yok. Biz yüreğimizi ortaya koyduk. Bütün sevgimizle Dünya’nın en güzel müzelerinden birini yarattık. Dünya’da ilk defa, yaşayan, canlı bir müzeyi Türk müzecisi olarak yaptıktan sonra bunun yok edilişini izlemek bana acı veriyor.”